Page 58 - Kastamonu Genç Akademi Dergisi 2. Sayı
P. 58

info@kastamonugencakademiderigisi.com





               kullandığı için Mehmed Talib diye anılmaktadır.               edip yerler." Şimdi, tekkesinden çıkan bir şeyhi

               Mehmed  Talib  Efendi  Şeyh  Camii  Tekkesi                   de  hevâ  ve  heves  çay  lakları  yakalayıp  Hak

               postnişinliğinden  sonra  1667  yılında  Hüdayi               yolundan ayırır, Allah Teâlâ'ya ulaşmasına engel

               Asitanesi     postnişinliğine     tayin     edilmiştir.       olurlar.  Bu  yüzden  tasavvuf  yoluna  giren  bir

               1679’da  vefat  etmiştir.  Kabri  Şeyh  Camii                 sâlike tekkesi derya içi gibidir. Tekke den dışarı

               bahçesindeki  babasının  türbesindedir.  Şeyh                 çıkmak deryanın kenarına gelmek gibidir. Hakk'a

               Mustafa  Devati’nin  Tufetü’s-Sufiyyin  adlı  bir             yönelip  dedim  ki:  "Ey  padişahım,  ey  ilâhım!

               eseri  olup  Prof.  Dr.  Necdet  Tosun  hocamız               Deryanın  ortasında  olan  ile  sahilinde  olan

               tarafından günümüz Türkçe’sine çevrilerek kültür              kişilerin  makam  ve  mansibi  nedir?"  Hâtiften

               hayatımıza  kazandırılmıştır.  Mustafa  Devati  bu            cevap geldi ki: "Kulum! Deryanın ortasında olan

               eserinde  tasavvuf  yolculuğu  sırasında  keşifleri,          kimse  gerek  sahillerde  ve  gerekse  denizde

               kalp gözüyle gördüğü manevi olayları ve rüyaları              olanlardan  kimi  dilerse  kurtarır.  Kenarda  olan

               anlatmaktadır.  Zaman  zaman  nasihatlerde  de                kimsenin ise kendin den başkasına faydası olmaz,

               bulunur ve tasavvufla ilgili düşüncelerini anlatır.           ancak  kendi  başı  na  derman  olabilir."*  Devati

               Bu eserde Kastamonu ile ilgili 3 hatırasını anlatır.          Mustafa Efendi'den sonra Kastamonu'ya Celveti

               Bunlardan ikisini yukarıda paylaştım. Üçüncüsü                müridierinin  teveccühleri  devam  etmiştir.  Yine

               ise şöyle: Beyim! Bilesin ki Kastamonu'da hayli               İstanbul      asitanesinin      şeyhlerinden       olan

               zaman  olmuştu  ki  hamama  gitmemiştim.                      Abdurrahman  Nesib  Efendi'nin  oğlu  ve  aynı

               Fukaradan birkaç derviş gelip beni hamama davet               zamanda halifesi olan Mehmed Ruşen Efendi'nin

               eylediler.  Fakir  de  "ne  olacak"  deyip  yolda             de  tasavvufi  terbiyesini  ikmal  etmek  için

               giderken, oynayan birkaç çocuğa selâm verdim,                 Kastamonu'ya geldiği ve burada erbain çıkardığı

               selâmımı  almadılar  ve  benimle  alay  ettiler.              kaynaklarda yer almaktadır. Şeyh Mustafa Efendi

               Kalbime  bir  ıstırap  geldi,  Hakk'a  yöneldim.              Tekkesinin  halk  arasında  birçok  kerametleri

               Hâtiften  (bilinmeyen  bir  yerden)  ses  geldi  ki:          bilinmektedir.  Örnek  olarak  baygın  haldeki

               "Kendi halvetini (yalnızlığını) terk edip hamama              alkoliklerin  tekkenin  türbesine  ayılıncaya  kadar

               giden şeyhi bu kadar alaya almak çok değildir."               bırakılıp     bekletildiğinde     bir    daha     alkol

               Neşeli  bir  halde  dönüp  tekkeye  geldim.  İçeriye          kullanmadıkları anlatılmaktadır. Aynı mahallede

               girdiğimde  kapıda  bir  kurbağa  durduğunu                   metfun  bulunan  Ahmet  Hicabi  hazretleri

               gördüm. Bana yönelip dedi ki:                                 tarafından nakledilen bir menkıbeye göre; Ahmet

                                                                             Hicabi  hazretleri  çocukluğunda  Seyyid  Mustafa
               "Şu  anda  bizim  varımıza  ve  bizim  dairemize
                                                                             Efendi  türbesi  etrafında  arkadaşlarıyla  oyun
               düştün. Böylece arkadaş olalım." Ben de sordum
                                                                             oynarken  arada  kaybolur,  arandığında  türbede
               ki:  "Sizin  daireniz  nedir  ve  nerededir?"  Cevap
                                                                             yahut  etrafında  bulunurmuş.  Büyüdüğü  zaman
               verip  dedi  ki:  "Bizim  mekânımız  daima  göl
                                                                             oraya  neden  girdiği  sorulduğunda  “Rüşt  çağına
               kenarıdır  ve  göle  girmeyince  düşmanlardan
                                                                             gelene  kadar  o  binanın  türbe  olduğunu
               selâmette olmayız. Bu yüzden çaylak kuşları, göl
                                                                             bilmiyordum.         Birisinin      evi      olduğunu
               etrafında durup çık tığımız anda bizi kapar, helâk
                                                                             zannediyordum.  Evden  bazı  kişiler  beni  içeri


                                                                                                                                  51
   53   54   55   56   57   58   59   60