Page 25 - Kastamonu Genç Akademi Dergisi 3. Sayı
P. 25
Bilimde Müslüman Paradigması Mümkün Mü?
Ahmet Sani TOPÇU / Kastamonu Üniversitesi İlahiyat 4
P
aradigmayı en geniş tabiriyle ortak değerler bütünü diye tarif edebiliriz. Daha açıklayıcı
haliyle "bir sahadaki meşru katkılar oluşturan belirli anlayış, düşünme yolu, araştırma
yöntemi, ön kabul ve standartlardır." TDK sözlük kısaca "değerler dizisi" diye
açıklarken Oxford'un İngilizce sözlüğü Lexico, istilah anlamını da veriyor: "Belirli bir bilimsel
konudaki teori ve metodolojinin altında yatan dünya görüşü." Buradan yola çıkarak sabit bir
paradigma olmadığını söyleyebiliriz. Ayrıca paradigmalar sınırsız da değildir. Bir sahada
birden fazla paradigma var olabilir; yerine göre çatışmadan, çelişmeden benimsenebilirler. Tabi
bunu siyasî paradigmayı ve ideolojiyi hariç tutarak söylüyoruz. Paradigma çoğu kez ideolojiyle,
kültürle, onu benimseyenin önyargılarını, sınıfı, milleti ve tercihleriyle bir aradadır. Bir
bilimcinin paradigması bunlardan bağımsız olamaz ancak belli bir özerklikle bunlar arasında
sağlıklı bir ilişki kurabilir. Araştırma, tespit, görüş gibi olguların başına getirilen "bilimsel"
sıfatı da bunu salık verir. Mesela bir deprem uzmanı "bilimsel görüşüm bu" diyorsa elde ettiği
verilerden yola çıkarak makbul yöntemlerle vardığı sonuçları kasteder. Buna ilave olarak kendi
görüşleri de olabilir.
Burada meseleye ideolojinin aşırı derecede müdahil olduğunu da ekleyelim.
Paradigmanın en çok karıştırıldığı şey önyargı ile ideolojidir diyebiliriz. Bazı yetkin bilimci ve
araştırmacılar bu ikisine belirli noktalarda körlük derecesinde bağlıdır. Disiplinlerde ve
akademideki akran görüşünün, eleştirinin ehemmiyeti biraz da bu kusurlara karşıdır. Yazımızın
konusu bunlar olmadığından değinip geçeceğiz. Bu yazdıklarımız paradigma ve bilim
hususunda kabataslak bir girizgahtan ibarettir ve bundan öte iddiası yoktur. Şimdi asıl
konumuza gelelim.
Her bilim çevresinin paradigması vardır. Bir mecliste oradaki psikiyatriste psikoloji
okumayı sevdiği mi, ancak külliyatın çokluğu ve konuların çakışıklığı yüzünden pek
seçemediğimi söyleyip tavsiye istemiştim. Birkaç tavsiyeden sonra "bence bir medreselinin bu
konudaki en önemli işi metapsikoloji olur" demişti. Yani psikolojinin neyle ilgilenmesi
gerektiği, yukarıda da anlattığımız gibi paradigmayla ilişkilidir
Üniversitenin ilk senesinde psikoloji dersi aldığımda akıl yürütme tarzı,
gerekçelendirme ve çıkarımlar bana çok yavan hatta abes gelirdi. Yıllar sonra psikolojiye dair
temel birkaç kitap okuyunca aynı meselelere bakışım tamamen değişti. Bir ilme dair tespitler
öncelikle o ilmi bilmekle başlar. Yanlışlarını bulmak için de o ilmi çok iyi bilmek lazımdır. Ben
amatör bir psikoloji okuru olsam da temel bilgilerimden ve önceki eleştirilerimden yola çıkarak
baktığımda ortalama vatandaşın bu konuya dair bakışlarındaki eksikleri görüyordum. Elbette
uzman gözüyle değildi ancak tavır ve eleştirilerin bilgiden kaynaklanmadığı açıktı. Günümüz
dünyasına baktığımızda da aynı durum söz konusudur. Söz sahibi olduğumuz ve derinlemesine
ehil olmadığımız konularda önceden yargı kırılmasına uğramamalıyız. Kulaktan dolma
bilgilerle manipüle olmak yerine konuyu araştırmalı ve öyle yorumlamalıyız.
Misalen Hristiyanlığa karşı tavırları İslâm'a karşıymış gibi görenlerle, hatta bunun bile
isteye yapıldığını iddia edenlerle çok karşılaştım. O tavrın doğruluğu yanlışlığı bir yana,