Page 9 - Kastamonu Genç Akademi Dergisi 1. Sayı
P. 9
etmeleri, iyi eylemlerde bulunmaları, grubun diğer bireyleriyle empati kurmaları, onlara
tolerans göstermeleri gerekmiyormuĢ gibi oluyor. Öyle ya, eğer topluluğu bir arada tutan Ģey
örneğin Müslüman olmaksa nasıl bir Müslüman olduğunuz geri planda kalıyor. Yahut devleti
milleti bir arada tutan Ģey bir kurucu ve kurtarıcının anısıysa o zaman o kiĢiyi çok sevmek çok
iyi anlamak yeterli görülüyor. Eğer özneniz örneğin anayasa gibi yazılı bir metinse o zaman o
anayasanın nasıl yorumlanarak uygulandığı, hatta uygulanıp uygulanmadığı önemsiz hale
geliyor. Herkes hikâyede öne çıkarılan özneye ve sadece o öznenin bekasına odaklanıyor.
O halde günümüzde bize avantaj sağlayabilecek olan hikâye türü ne? Toplumsal
sözleĢmemizde eksik olan element ne?
Biziz. Bizzat toplumu oluĢturan bireyler.
KiĢi baĢına refah düzeyi yüksek, temel meselelerini çözmüĢ, sosyal hayatı görece
huzurlu ve pek çok alanda güçlü olan geliĢmiĢ batı medeniyetlerine göz attığımızda
hikâyelerini her geçen gün daha fazla Ģekilde toplumu oluĢturan bireyler üzerine kurmakta
olduklarını, o özgür halkların bizzat kendi temel hak ve hukuklarını kullanarak
protestolarla, grevlerle, kitap yazarak, fikirlerini açıklayarak, sivil toplum örgütlenmelerine
giderek devamlı yeni hikâyeler yazmakta olduklarını gözlemliyoruz.
Siyahi gibi, kadın gibi, LGBT gibi daha önce hikâyede yer verilmemiĢ olanların paye almaya
baĢladıklarını görüyoruz.
Peki, bunu nasıl yapabiliyorlar?
Bunu insan doğasına farklı bir yaklaĢım getirerek yapabiliyorlar. Var olan yaklaĢım ne?
Varsayımımız o ki; insan doğası özünde vahĢi, bencil ve sadece hukuk ve kolluk
kuvvetleri ile zapturapt altına alınabilir. Ve elbette bunda doğruluk payı var zira birçok iĢ
birliği gerçekten de sadece çıkarlar üzerine kurulu. Örneğin iĢ ve siyaset dünyası böyle. Öküz
ölünce ortaklık bitiyor. Ancak toplumsal hayatı ve genel iĢ birliğinin çerçevesini çizen
anayasalarımızı, kanunlarımızı ve düzenlemelerimizi bu varsayım ile yaptığımızda ortaya
kazuistik yani esnek olmayan sert, insanına güvenmediği için ideolojik aktarım yapma gereği
duyan adeta kutsal görülen dogmatik metinler çıkıyor. Oysa toplumsal hayatımızda uzun
vadeli baĢarıyı, huzuru ve kalıcı gücü yakalamak istiyorsak öncelikle insan doğasına farklı
yaklaĢmalıyız. Ġnsana güven duyan, onun özünde iyi olduğuna inanan ve özgür bırakıldığı
takdirde kendini ve baĢkalarını daha mutlu edecek olduğu varsayımı ile yola çıkan bir
yaklaĢıma ihtiyaç var. Ġyi de insanların özünde iyi ve hoĢgörülü olduklarını, kendiliklerinden
4