Page 56 - Kastamonu Genç Akademi Dergisi 1. Sayı
P. 56

ĢekillendirilmiĢlerdir.  Örneğin  Uzak  Doğu'da  Ġslam'ın  yayıldığı  dönemde  Müslüman

               tüccarların ticari hayattaki örnek davranıĢları ve eylemleri sebebiyle çok sayıda kiĢi Ġslam'ın
               mesajını  içtenlikle  kabul  ederek  hidayete  ermiĢtir.  Yine  Türklerin  MüslümanlaĢması

               sürecinde  Hoca  Ahmed  Yesevi'nin  ahlak  esaslı  dindarlık  anlayıĢı  çok  etkili  olmuĢ  ve
               Türklerin  MüslümanlaĢmasını  kolaylaĢtırmıĢtır.  Balkanlar'ın  MüslümanlaĢmasında  da

               çevresine güven veren bütün iliĢkilerinde “emin” sıfatını taĢıyan dürüst ve ahlaki bir örneklik
               teĢkil eden sufiler etkili olmuĢtur. Bu çerçevede baktığımızda dindarlığı ahlakla özdeĢleĢtiren

               ve  bunu  hayatında  da  gösteren,  toplum  içerisinde  güvenilen  insanların  Ġslam  kültürüne  ve

               Ġslam'ın mesajının yayılmasına büyük katkıları olduğu tarih açısından açıktır.

                      Ġslam'ın  temel  mesajının  ahlak  olduğunun  unutulduğu  veya  önemsenmediği

               dönemlerde dindarlık, ibadet merkezli Ģekilsel bir yapıya bürünmüĢtür. Ġbn Tufeyl‟in Hay b.

               Yakzân hikâyesinde dikkat çekmek istediğim bir husus vardır. Hay, bilindiği üzere ıssız bir
               adada  tek  baĢına  büyüyüp  Hakkı  kendi  çabalarıyla  bulmuĢtur.  Kahramanımız  büyüyüp

               olgunlaĢtıktan  sonra  Allah‟ı  kendi  çabalarıyla  bulup,  O‟na  nasıl  hizmet  edeceğini  düĢünüp
               derin  tefekkürlere  dalmıĢtır.  Bunun  sonucunda  Hay,  Allah‟ı  bilip  O‟na  ibadet  etmenin

               gereğinin  yeryüzündeki  canlılara  yardım  etmekten  ve  düĢeni  kaldırmaktan  geçeceğini

               düĢünmüĢtür.  Bu  bağlamda  nerede  ters  dönmüĢ  bir  kaplumbağa  görse  düzeltmiĢ,  Nerede
               gövdesi  çalılığa  sıkıĢmıĢ  bir  ceylan  göre  kurtarmıĢ  ve  nerede  güneĢ  alamayıp  fotosentez

               yapamayan  bir  bitki  görse  onun  güneĢ  görmesini  engelleyici  unsurlarını  bertaraf  etmiĢtir.
               Kısacası  Hay,  Allah‟a  hizmeti,  yarattıklarına  hizmet  etmekte  görmüĢtür.  Allah‟ın  insandan

               daha  aciz  surette  yarattığı  canlılara  kendi  iradesinin  ve  dünyaya  geliĢ  gayesinin  farkında
               olarak hizmet etmeyi bir insanlık vazifesi addedip, O‟na olan ibadetini bu Ģekilde yapmıĢtır.

               Böyle yaparak Hay, Allah‟ın ahlakı ile ahlaklanmıĢtır. ĠĢte ibadetin en saf hali budur.


                      Dindarlık, sadece Ģekil itibariyle Allah‟a ibadet etmek değil, aynı zamanda ve belki de

               daha önemlisi toplumsal dayanıĢma, insanlar arasındaki düzeni sağlama, iyi ve güzele teĢvik
               etme kısacası herkese ve her Ģeye iyilik  yapmaktır. Ama maalesef ki günümüzde dindarlık

               deyince ahlaklılık anlaĢılmamaktadır. “O iyi bir dindardır” Ģeklinde bir cümle duyduğumuzda
               akıllara o kiĢinin ahlaklı olduğu, Allah‟ın ve Hz. Peygamberin ahlakıyla ahlaklandığı değil de,

               çok ibadet yaptığı gelmektedir. Hâlbuki “O iyi bir dindardır” denilince o kiĢinin çok ibadet
               etmesiyle  birlikte  çevresine  karĢı  iyi  ameller  iĢlediği  ve  dinin  öngördüğü  erdemlere  sahip

               olduğunun  anlaĢılması  gerekir.  Aslında  bakılırsa  bireyselleĢen  ve  çoğunlukla  Ģekilcilikten

               ibaret olan günümüzdeki dindarlık algısı, kısaca tanımlamak gerekirse asosyal bir dindarlıktır.
               Adeta  içine  kapanık,  insanlarla  iletiĢimi  zayıf  ve  kimseye  faydası  olmayan,  hayatı  kendi


                                                           51
   51   52   53   54   55   56   57   58   59   60   61