Page 14 - Kastamonu Genç Akademi Dergisi 3. Sayı
P. 14
Bununla beraber, tasavvufun bir de münhasıran ilmî bir kısmı vardır. Bu kısım, şeylerin
hakikatlerine dair düşünen zihinde ilk olarak meydana gelen çeşitli meseleleri bir araya getirir.
Bu kısım tasavvufun “asıl cihet-i hikmetidir”ve layıkıyla bahis mevzuu olabilir. Nitekim
İbnü’l-Arabî, Mevlânâ, Şebüsterî, Attâr, Molla Câmî ve daha nice tasavvuf büyükleri gerek
manzum gerekse mensur eserlerle tasavvuf hikmetinin ince ve kapalı noktalarını usulünce
açıklamaya çalışmışlardır. Tasavvufta bu çabanın karşılık geldiği bir yön bulunmasaydı bu
13
zatların kendi yollarına dair giriştikleri bu gayret anlamsız olurdu.
Nitekim Tevfik bu orta yolu başka bir makalesinde daha şöyle ifade etmiştir:
“Tasavvufu, bir felsefe sistemi olmak üzere telakki eylemek bütün mânâsıyla mahiyet-i
tasavvufu şâmil bir nazar-ı sahih olamaz; fakat herhalde tasavvufun esasında muntazam ve
müretteb, hattâ –kendince pek mükemmel- bir felsefe vardır. Yalnız bu nokta-i nazardan bakılır
da tarih-i felsefe-i ezminede ona bir yer göstermek, bir isim takmak icap ederse anlaşılır (…)
ki vahdet-i vücud (Pantheisme) felsefesidir ve siyâk-ı nazar (maniére de voir) itibarıyla da
14
‘Ideliste’ yani Hayâliyyûn mesleğidir.”
b. Tasavvufun Özellikle Marifetullah Bahsinde Akıl-Mantık-Felsefe Karşıtı Tutumu
Rıza Tevfik'in de Gülşen-i Raz şerhinin başlarında düşünmenin mahiyetiyle ilgili beytin
kapsamında ifade ettiği üzere, mantık ile yani aklı rehber edinmekle mutlak hakikate
erişilemeyeceği tasavvufta genel kabul görmüş bir düşüncedir. Filozoflar ve sâir ilim adamları
ile sufiler arasında uzun ve önemli tartışmalara meydan açmış bu bahis, bilgi kaynaklarının
neler olduğu ve özellikle kesin bilgiye bunlardan hangisiyle erişilebileceğine dairdir. Akıl,
duyular ve ilham (sezgi, vahiy ve nakil de bu kapsamda olmak üzere) şeklinde sıralanabilecek
seçenekler içinde, sufilerin tercihi açık biçimde ilhamdan yanadır. Ne var ki hem "akıl tarafdarı"
olan "akliyyûn (lesrationalistes) hem de "his tarafdarı" olan hissiyyûn (lessensualistes) "ilhamı
(le inspiration)" ihmal eder, kabul etmezler. Bunlar herkese her vakit ilham gelmediğini,
dolayısıyla ilhamın "umumi ve müşterek bir vasıta" sayılamayacağını söylerler. Rıza Tevfik
buna karşı sufilerin hakikatin yalnız ilham ile vicdanda inkişaf edebileceği iddiasında sabit-
kadem kaldıklarını, meşhur sûfî şairlerden Feyz-i Hindî'nin şu beytini zikrederek açıklar:
"Der keşf-i hakâyıksebak-âmûz-ı zamîrim
Tertîb-i delîl-i hukemârâneşinâstîm"
"Ya'nî, "Biz hakâyıkıkeşf etmek hususunda gönülden ders öğrenmişizdir. Hukemânın delil tertip
etmek hususunu bilmiyoruz" demektir ki mantığın temel taşını teşkil eden kıyasın (syllogisme)
keşf-i hakîkattekat'iyyen dahli ve yardımı olamaz. Biz mantık falan tanımıyoruz takdîrindedir."
13 İd., “Tasavvufta Kıyl ü Kâl ve Vecd ü Hâl”, Tekke ve Halk Edebiyatı Makaleleri, ed. Abdullah Uçman (İstanbul:
Dergah, 2015), 164–165.
14 İd., “İnsanın Uluvv-i Şânı”, Tekke ve Halk Edebiyatı Makaleleri, ed. Abdullah Uçman (İstanbul: Dergah, 2015),
87.